Bursa, 14.12.2004
KORKUNÇ 1984 MÜ 2004 MÜ?
Bugün 14.Aralık 2004
Yine kahinlik mi yapıyoruz?
Yazıyı yazdığım sırada AB’ye girişle ilgili çalışmalar, provokasyonlar, psikolojik savaş ve dezenformasyon son haddinde.
Ben yine de AB’ye müzakere tarihini alacağımız ve en kısa zamanda da gireceğimiz kanaatindeyim.
AB dünyanın ikinci bilgi toplumu. Bu bilgi toplumunun çalışacak, işleri yapacak el ve ayaklara da ihtiyacı var. İşte burada devreye Türkiye giriyor. Neden Türkiye?
Neden Türkiye dediğimizde de aklıma George Orwell ve klasiği “Korkunç 1984” kitabı geliyor.
Bahsettiğim kitaba göre dünya 3 güce ayrılmıştır. Bu güçlerden ikisi daima birlik halinde üçüncü ile savaşırlar. Tarih öğretisi sık sık değişir veee bütün vatandaşlara “Büyük birader veya amca” gözetlemektedir.
Şu andaki dünyaya bakıyoruz.
a) Dünyanın 1.kutbu ABD ve en kuvvetli tek ordu, birinci büyük bilgi toplumu.
b) Dünyada ABD’ye kafa tutacak ekonomik güç. AB. Eksiği ordusu yok gibi. İşte buraya Nato’nun ABD’den sonraki en büyük gücü Türkiye giriyor. O Türkiye ki ekonomik ve askeri gücünün farkında değil. Etrafındaki herhangi bir ülkenin sınırına asker yığdı mı, orada ihtilal olur. İşte 2.gücün silahlı kuvvetleri TSK.
c) Üçüncü grup ise Rusya-Çin mihveri diyebilirim.
Tabii bu çizgiler geldiğimiz 21.yüzyılda kesin çizgiler değil.
Korkunç 1984 Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne müzakere tarihi almışsa (MUTLU 1984) olacak.
Neden mutlu 1984 olacak. Bir hikaye anlatalım. (Kendimle ilgili)
Yurtdışına gittiğimde kendimce olan tarih bilgimi sergileyebildiğim için bir çok kimse beni emekli subay zannediyor.
Avusturyada, Viyana’da Hofburg sarayındayım. Orada küçük bir dükkan aradık. GOBLEN dükkanı. Sahibi dünyaca meşhur Maria adında 80 yaşın üzerinde soğuk bir hanım. Kendisine “sadece ve sadece onu bulmak için Viyanaya geldiğimizi” söyledim. O soğuk hanımefendi gitti. 1950 yıllarında Türkiye’de İstanbul-Ankara ve Bursa’da bulunduğunu anlattı. Sıcak bir insan oldu. Aynı frekansları bulduk. Dost olduk. Tam o sırada bir trampet sesi duydum. Saray avlusundaki yola fırladım. Bir Albay, bir binbaşı, bir yüzbaşı Selam vaziyetinde. Karşıdan 40-50 kişilik bir birlik, trampet çalarak geliyor.
Bakalım ne olacak dedim ve yolun ortasında Albayla aynı hizada durdum. Beni yoldan çekecekler mi? Tavırları ne olacak; merak ediyordum. İstiflerini bozmadan geldiler. 2 metre kaldı. Elimi kaldırdım ve sağa dön emrini verdim. Birlik önümde sağa döndü ve gitti. Bizim guruptan alkışlar! Hoş bir anı ve hoşgörü örneği.
Sizler bu satırları okurken inşallah şartsız müzakere tarihi almışızdır. Böylece; Amerika’yı yeniden keşfetmeden bir takım uygulamalara daha rahat erişip yerine getirebiliriz.
Yolsuzluk liginden çıkar, israfı önler, borçlarımızı ödeyebilecek duruma gelir, ekonomik uygulamaları da daha iyi bir şekilde tatbik edebiliriz.
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR
CEVDET AKÇAKOCA