Bursa, 14.Mayıs.2009
KAMUNUN BORÇ ÖDEMEMESİ HALİNDE ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI
Ticarette, kazanmak da vardır, kaybetmek de. Ticarette risk alan kazanır veya tümüyle kaybeder gibi deyişler hepimizin malumudur. Ticarette risk almanın sonucu olarak da bazı alacakların tahsil edilememesi, şüpheli hale gelmesi durumu ile karşılaşabiliriz. Vergi Usul kanunumuz alacakların şüpheli hale gelmesi halinde neler yapılacağını 323 üncü maddesinde düzenlemiş olup madde aşağıdaki gibidir.
Şüpheli alacaklar:
Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;
Şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.
Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.
Şeklindeki Vergi usul kanununun 323 üncü maddesi hem şüpheli alacakları ve hem de karşılık ayrılma esas ve usullerini belirtmiştir.
Şüpheli alacak karşılığı uygulamasını, kimlere hangi esas ve usullerle şüpheli alacak ayrılacağı konusunu işlemeyi bir başka yazı konusuna bırakalım da bugünlerde öne çıkan kamu kurum ve kuruluşlarından olan alacakların ödenmemesi ve bu alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılmayacağını irdeleyelim.
Ülkemiz, her ne kadar 1980 yılından sonra dışa açılma politikası, 2000 yılından sonra ise özelleştirme politikaları tatbikatı ile devletçilikten daha çok özel ekonomiye kaymakta ise de halen dünyadaki en büyük devletçi ülkelerden biridir.
Yapılan kamu yatırımları için bir çok kamu müteahdidi doğmuş, zenginler oluşmuştur. Hatta, ülkemizde meşhur laftır. (Her iktidar kendi zenginlerini yaratır.) Ama bu deyişlerin tersi de var, her iktidar kendi zenginlerini yarattığı gibi kendi müflis tüccarlarını da yaratabilir.
Bilhassa, bütçe açığının çok olduğu, devlet gelirlerinin giderlerini karşılayamadığı dönemlerde ve bugünkü gibi kriz zamanlarında da devlet, borçlarını süresinde ödeyememektedir. İşte böyle durumlarda , tüccar veya müteahhit, hem devlete yasalar gereği faturalarını kesmekle ve elde ettiği , daha doğrusu elde edemediği halde tahakkuk eden gelirlerini beyannamesinde göstermek ve de vergisini vermek zorunda kalmaktadır.
Oysa, devletten alacağını alamamıştır ve devletten kazandığı görünen gelirleri de beyannamesinde beyan etmiştir. Tabii isteyerek beyan etmemiştir. Yasa gereği beyan etmek zorunda olduğu veya muhasebecisi ikaz ettiği için beyan etmiştir.
Elinde parası olmadığı için vergisini veremez, vergi takibatına uğrar, yurtdışı çıkış yasağı, hesaplarına el konulması gibi durumlarla karşılaşabilir. Peki devletten alacağını alamadığı halde bu şekilde kar göstermesi, vergi çıkması, takibata uğraması doğru mudur? Bize göre doğru değildir.
Vergi usul kanununun yukarıda belirttiğimiz maddesi alacakların tahsil edilemediği takdirde hangi şartlarda karşılık ayrılabileceğini belirlemiştir. Bu şartların gerçekleşmesi halinde, borçlunun hukuki statüsüne bakılmaksızın şüpheli alacak karşılığı ayrılacak ve böylece kar çıkmayacak, vergi de çıkmayabilecektir. Bu şekilde düşünüldüğünde, kamu kuruluşlarından yani devletten olan alacakların bir özelliği yoktur ve bu alacaklar için de karşılık ayrılması gerekir.
Ancak, Maliye Bakanlığı tarafından verilen mukteza (özelge) lerde , şüpheli hale gelen alacağın teminatlı alacak olması halinde ayrılan karşılığın teminat dışında kalan kısma isabet edeceği, teminatın alacağın tamamını kapsaması durumunda şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağı belirtilmektedir.
Yine, alacağın kamu idaresi tarafından gecikmeyle ödenecek olması, alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmesini gerektirmediği belirtilerek KAMU KURUMLARINDAN OLAN ALACAKLAR İÇİN ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILAMAZ denilmiştir.
Buna karşılık Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu, 116 yayın sıra no.lu kararının başlangıç bölümünde borçlunun kamu idaresi olması sebebiyle , borcun ödenmesinin gecikebileceği fakat ödenmemesi ihtimalinin hiç bulunmaması sebebiyle kamu idarelerinden olan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamaz denmekte ise de
Kararın ikinci kısmında yapılan incelemede, kamu kurum ve kuruluşlarından olan alacaklar için karşılık ayrılabileceği hükmü yer almaktadır. Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu bu kararını verirken,
- Vergi Usul Kanununun 323. maddesinin bütün mükellefler için aynı esas ve ölçüler dairesinde tatbiki gereken hükümleri ihtiva eden bir madde olduğu,
- Özel hukuk hükümlerine göre doğan ve şüpheli alacak karşılığına konu olabilecek bir alacağın kamu idareleriyle veya diğer mükelleflerle ilgili olup olmadığının araştırılmasına gerek olmadığı,
- Borçlunun ödeme bakımından iyi niyet sahibi olup olmamasının, mali imkan ve itibarının bulunup bulunmamasının ve bu hususun borçlu için bir teminat teşkil edip etmemesinin üzerinde durulmasını gerektirecek hususlar olarak kabul edilmemesi gerektiği,
- Kamu idarelerinden olan alacaklar için karşılık ayrılmadığı takdirde elde edilememiş bir gelir için vergi ödemek sonucunu doğuracağı,
- Kamudan olan alacakların teminatlı alacak olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı
- Kamu alacağına karşılık ayrılamamasının vergi adaletine uygun olmayacağı belirtilmiştir.
Bu sebeplerle Hesap Uzmanları Danışma Komisyonunca, kamu idarelerinden alacaklar için karşılık ayrılması ve bu karşılığın o yılın kar-zarar hesabına intikal ettirilmesi uygun görülmüştür.
Peki, bizim mükelleflerimiz ne yapsın?
Biz yazılarımızda bir takım çıkış tedbirleri göstermeye çalışıyoruz. Ancak, böyle bir konuda şunu kesin olarak böyle yapın diyemeyiz. Bana göre, mükellef kendisine güveniyorsa, kamudan alacağına karşılık ayırır ve herhangi bir incelemede aleyhine rapor çıkarsa, bu danışma komisyonu kararı ve kanunun maddeleri esas alınarak mahkemeye başvurarak davayı kazanabilir.
(Bu yazı için Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonununun 116 yayın no.lu kararı ve YMM. Sayın Aydın Kıratlı’nın Yaklaşım Dergisinde çıkan yazısından yararlanılmıştır.)
Cevdet Akçakoca
Yeminli Mali Müşavir