Bursa, 01.Şubat.2011
MISIR OLAYLARI VE DIŞ ÜLKELERDEKİ TÜRK YATIRIMLARI
Yazılarımı okuyanlar acaba hatırlayacaklar mı? 2003 yılındaki bir yazımın başlığı KAÇIN BAKALIM idi.
Bu başlık Sabahat EMİR’ in bir gazetede 17 Nisan 2001 tarihinde yayımlanan yazısının başlığı. Bu yazıdan bazı ifadeleri aşağıya almış ve daha sonra kendi düşüncelerimi açıklamıştım.
Analar babalar çocuklarına “Evladım, varımız yoğumuz sensin! Bu memleketten hayır yok!.. Aman kaç, kendini kurtar!.. Düzenini dışarıda kur, adam gibi yaşa! “ diyorlar.
Herkes öfkeli, herkes herkesi suçluyor, kıyasıya eleştiriyor. Yani, insafın artık bu yerde namı kalmamış!
İyi de, kendinden başka herkesi eleştirenlere sormak istiyorum. Bugünlere gelmemizde sizin de hiç sorumluluğunuz yok mu?
Şimdi, sizden başka herkes suçlu ve siz buna katlanamadığınız için kaçmak istiyorsunuz. Pekalâ.
Kaçın bakalım!
Batan gemileri ilk önce kimlerin terk ettiğini unutmayın, kaçın..
Ama krizin sillesini en ağır biçimde yiyen biz, bu ülkenin kara sevdalıları burdayız.
Yeniden yapılanmak için; pırıl pırıl ve güçlü bir Türkiye’ nin yeniden inşası için... Burdayız!
Son yıllarda, bir takım sanayici ve tüccarlarımız, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna gibi ülkelerde milyarlarca dolar harcayarak tesisler kurdular. Kendi vatandaşımız yerine bu ülke vatandaşlarına ekmek verdiler. Daha sonra gerek bu ülkelerin yapısal problemleri ve gerekse insan kalitesindeki farklılıklar dolayısıyla yapılan yatırımların büyük bir kısmından vazgeçildi. Birdenbire bir Mısır modası çıktı. Mısırda Türk sanayicileri serbest bölgeler, sanayi bölgeleri kurdu ve bu ülkeye bir çok yatırımlar kaydı. Özellikle tekstilde rekabet gücünün azalması buna sebep oldu ama…..
Yatırımcılardan bu ülkede de verimlilik probleminin ön plana çıktığı sızlanmaları başlamıştı.
Ne olurdu? Son senelerdeki çalkantılar olmasaydı. Şu dışarılara giden yatırımlar ülkemizde kalsaydı.
Ancak, gerek önceki krizlerde, gerekse bugünkü Akdeniz çanağındaki, Arap coğrafyasındaki ülkelerde çıkan krize bakıyoruz ve tam bir demokrasiyi bırakın, yarım demokrasi bile olamamış, insan kaynağı fazla fakat çalışma kalitesi eksik Mısır, Tunus, Cezayir, Fas, ve benzeri Arap ülkelerinde yatırım yapanlar şu anda kan ağlıyorlar. Acaba ne yapacağız diye düşünüyorlar.
Yine o eski yazımda aşağı yukarı aşağıdaki ifadeleri kullanmıştım.
Geçmiş günlerde ülkemizden kaçanlar, hayali tatlı karlar peşinde koşanlar, bugün oradaki yatırım ve tesislerinizi terk edip yine kaçın bakalım! Çoluğunuzu, çocuğunuzu, ülkenizi düşünmeden kaçın bakalım. Oysa, şimdi orada bir köprübaşı tuttunuz. Bence kaçmayın. Direnin. O pazarlarda önderlik yapın bakalım derim.
Şu anda Mısırda yatırım yapanlar kara kara düşünüyorlar. Ama, orada kurulmuş tesislerini kimse terk etmemeli, geri dönmemeli, gerek Mısır ve gerekse diğer ülkelerde bu çalkantılar duracak. Tutulan köprübaşı terk edilmemelidir.
Yalnız Türk Sanayicisi için bu da bir ders olmalıdır.
Sanayici yatırım kararlarını verirken, dünyadaki gelişmeleri, bugünkü iletişim çağının demokratik olmayan idarelerin sona ermesini sağlayacağını, ABD ve AB nin yeni sömürgeciliklerinin ise devam edemiyeceğini bilmelidir.
Kesinlikle Türkiye’nin 21. yüzyılın parlayan yıldızı olacağını bilmeliyiz.
Başka ülkelere tabii ki Türk girişimcileri ve yatırımcıları da yatırım yapacak. Ancak, önce Türkiye’nin menfaatleri ön planda tutulmalıdır. Mümkünse, yarımamul Türkiye’den götürülmeli, o ülkelerde kullanılmalıdır. Kesinlikle üst düzey yöneticiler Türk olmalıdır. Türkiye’nin bu ülkelerden çok daha ileride olduğu, sanayide ve yatırımlarda onlara önderlik edeceği bilinmelidir.
Sanayi üretiminin pazarlamasının Türkiye tarafından yapılması, Türkiye’nin marka oluşturması gerektiği unutulmamalıdır.
Kısacası, her zaman söylenen bir laf vardır. AMERİKAYI YENİDEN KEŞFETMEYE ÇALIŞMAYALIM.
Gelişmiş ülkeler, sanayi yatırımlarını ve pazarlamalarını nasıl yapıyorlarsa, Türk sanayicisi ve girişimcisi de aynısını düşünmelidir. En ufak bir krizde de kaçmamalıdır.
Tekrar gelelim, Akdeniz çanağı ve Arap coğrafyasındaki değişimlere.
Yukarıda dediğimiz gibi iletişim çağındayız. Koca Sovyet bloku bile iletişim çağına dayanamayarak çökmüştür.
Dolayısıyla dünyada nerede , antidemokratik yönetimler varsa çökmeye mahkumdur. Akdeniz çanağında da, Orta Asya’da da, Hindi Çini (Burma, Tayland, Laos, Myanmar ve benzeri ülkelerde de) , Afrika ülkelerinde de sonuç değişmeyecektir. Mühim olan oradaki antidemokrat yöneticilerin artık bu gerçeği anlamaları ve kansız çekip gitmeleridir.
Aksi takdirde, bu ülkeler bir taraftan bir tarafa geçerler. Tıpkı 1980 yılında Şahın İran’ının bir anda halk ayaklanması ile tamamen dinci bir ülke haline gelmesi gibi. Neyse ki İran 2500 yıllık bir devlet tecrübesine sahip olduğu için çökmemiştir.
Oysa, bu bahsettiğimiz ülkeler maalesef tekrar çökerler.
Dünyada sömürgelikten kurtulma 1950 li yıllarda başladı. Sömürgelikten kurtulan ülkelerde Nkrumah, Bin Bella, Sukarno gibi liderler 10-15 yıl içinde tam bir diktatörce yönetime geçtiklerinden ülkelerinden kovuldular veya daha kötü sonlara uğradılar. Bu ülkeler de çeşitli çalkantılarla bugünlere geldiler. Artık, iletişim ve aydınlanma çağı geldi. Bu ülkeler halkları da demokrasi nimetine kavuşacaklar.
Sanayici ve girişimciler bunu bilerek çalışma ve yatırım yapmalıdır. Demokrasi nimetine kavuşan ülkelerde ise halkın sömürülmesi azalacak, dünyada ne varsa o ülkelerde de o olacaktır. Yani düşük ücretler olmayacak, çalışan, verimli çalışan kazanacaktır. Bunu unutmayalım.
Cevdet Akçakoca
Yeminli Mali Müşavir