Dün, Çeklerin güvenilirliği ile ilgili bir teklif yazım yayımlandıktan sonra Türkiye’nin her tarafından gerek meslek mensupları ve gerek sanayi ve ticaret erbabından ve gerekse de bankacılardan telefonlar yağdı.
Bu sebeple bir devam yazısı gereği doğdu. Yazımın başlığını özellikle Çekler-32 kısım birden diye koydum. Bu yazıyı daha fazla devam ettirmeye niyetim yok. Ben bir taş attım. İlgilenenler devletin kanun yapıcıları, yasa takipçileri, hukukçuları ve iktisatçıları olursa, belki bir düzenleme gelir. Aksi takdirde, yazımın başlığında yazdığım gibi bu yazı 32 kısım tekmili birden devam eder.
Şimdi yakın tarihe dönmek istiyorum.
Ülkemizle ilgili şu gerçeği kabul edelim. Ülkemizde Cumhuriyetin kuruluşunda sermaye birikimi, süper zenginler ve sanayiciler yoktu. Sermaye azınlıkların elinde idi ve onların da büyük bir kısmı Cumhuriyetin kuruluşundan önce ve kuruluş esnasında bu ülkeyi terketmişlerdi. Cumhuriyet dönemi hükümet destekleri, hükümet yatırımları ile kendi burjuvasını veya sermayedarını yaratmaya çalışmıştı. 1960 lardan sonra sanayi hamlesi başlamış fakat yabancı sermaye çok az gelmişti.
Merkez bankası ve hükümet de özellikle enflasyonun önüne geçebilmek için parayı sıkıyordu. Bu durumda kafası her şeye iyi çalışan Türk insanı, önce senetleri nakit gibi kullanmaya başladı ve sonunda senetlerin güvenilirliği bitti.
Bu defa çekleri vadeli düzenleyerek bir nevi kaydi para yaratmaya başladı Türk insanı. Hükümet de akan suların ve sellerin karşısında duramayarak vadeli çek düzenlenmesini yasalaştırdı.
Peki, çek karşılıksız çıkarsa ne olacaktı. Buraya yasal düzenlemeyi almıyorum da telefon eden bir sanayici arkadaşımın söylediklerini alıyorum.
Sanayici arkadaşımız, çek karşılıksız çıkınca mahkemeye başvuruyor ve çeki düzenleyip ödemeyen kişiyi mahkum ettiriyor. Mahkeme bu kişiye hapi cezası vererek sonra bunu para cezasına döndürüyor. Veee sanayici arkadaşımız para cezasını alacak diye gidiyor ki, para cezasının verilmeyeceğini öğreniyor. Para cezası, devlete ödeniyormuş. Sen bunu biliyor muydun diye sordu? Vallahi ben de bilmiyordum.
Arkadaşım soruyor, peki ben neden mahkemeye başvurup bir çok masraf yaptım, avukata paralar verdim. Yasa zoru ile alacağımdan birazını alabilmek için değil mi? O ceza parasının bana verilmesi gerekmez miydi? Bu haksızlık değil mi? Diyor.
Hadi bakalım cevap ver.
Bu gidişle çeke hiç ama hiç inanç kalmayacak.
Bankacı arkadaşlarım, teklifimi beğendiler. Ancak, peki çeki alacak olan bunun limitinin ne olduğunu nasıl bilecek dediler. Ben de Ticaret ve Sanayi odaları, esnaf ve sanayi dernekleri bu konuda üyelerini bilgilendirebilirler dedim.
İrfan Örük kardeşim de, işin sonu gelecekte şöyle olacak tahminimce. Çekler elektronik olarak kesilecek ve kesilen çek tutarı bu toplam kredibiliteden düşecek. Çekler ödendikçe kredibilite artacağı için yeni çek kesilebilecek. Aksi halde kredibilite sınırına gelen firma yeni çek düzenleyemeyecek. Bizde şirket olgusu gerçek mahiyetinde kullanılmadığından yukarıda belirtilen kredi limiti için aynı zamanda ortakların şahsi kefaleti de alınmalı veya alınacak diyelim. Bu bir sene içinde mi, yirmibir sene içinde mi olur bilmem, lakin zamanı gelince bu ya da benzeri bir yapıya oturacak. Nihayetinde aklın yolu bir ve güvensiz ticaret, ticareti baltalıyor. Mevcut teknolojik altyapı yukarıda bahsettiğim sistemi uygulamak için ziyadesiyle yeterli demiş.
Birkaç örneğini aldığım bu teklifler, konunun ciddiyetini bir daha ortaya koyuyor.
Kesinlikle çekler konusunda bir düzenleme yapılmalıdır.
Yalnız, bu düzenleme yapılırken, devletin kolları altında çalışan, bulunduğu güvenli odası ve masasının arkasından ahkam kesip mevzuat düzenleyenler tarafından değil, tüccar, sanayici ve masanın diğer tarafındakilerin de bu yasal düzenlemelerde bulunması ve bu defa hakikaten devletin güvenilirliğini, hukukun güvenilirliğini, çeklerin güvenilirliğini ve en önemlisi ticaretin güvenilirliğini sağlayacak bir çek sistemi kurulmalıdır. Diyerek bu konuya burada son veriyorum.